Güler Yüzlü Bir Dolmuş Hikayesi – İyilik Bitmedi
- Tuğba Emer
- 25 dakika önce
- 2 dakikada okunur

08.07.2025, sabah saatleri, bir dolmuş koltuğu…
Hayatın bazen küçük bir anı, bütün gününü hatta bütün yaşam algını değiştirebilir. İşte bugün, sıradan bir sabah gibi başlayan ama içimi sıcacık bir hisle dolduran böyle bir an yaşadım.
Dolmuşa bindim… Her şey her zamanki gibiydi sanmıştım. Ta ki, şoför abinin yüzündeki o sıcacık tebessümü görene kadar. Her gelen yolcuya “Hoş geldiniz” demesi, öylesine değil; sanki her kelimesine kalbini katıyordu. Sabah saatiydi… Elinde yarım kalmış bir simit vardı. Yanına oturan bir yolcuya uzattı:“Buyur kardeşim, sabah sabah bir lokma iyi gider.”
İçim burkuldu. Çünkü böyle insanlara artık pek rastlamıyoruz zannediyoruz. Ama varlar. Azlar belki ama hâlâ varlar.
Sonra öğrendim ki, bu güler yüzlü adam Japon vatandaşıymış ama aslen Antep kökenliymiş. Ne zarif bir tevazuya sahipti… Ne de güzel muhafaza etmiş o kalbinin iyiliğini. Onu dinlerken içimden geçen tek şey şuydu:“İyi ki varsın be adam… Ve iyi ki hâlâ senin gibiler var.”
O an cebimde defter yoktu. Kalem yoktu. Ama hislerimi kaybetmemek için telefonumun notlar kısmını açtım. Yazmaya başladım. Çünkü bu an, unutulmak için fazla güzeldi. Belki bir gün bloguma koyarım dedim, o yüzden bugünün tarihini özellikle yazmak istedim: 08.07.2025.
Son zamanlarda insanlara güvenmekte zorlanıyordum. Güler yüzün bile sahte olabildiği, yardımın bile gösteriş uğruna yapıldığı bir dönemdeyiz. Ama bugün… Bugün içimde bir şey yeşerdi.
İyilik bitmemişti.
Hâlâ hayatı basitçe, içtence yaşayan insanlar vardı. Sabah simidini paylaşan bir adamın duruluğunda, ben yeniden kendime geldim. Unuttuğum bir şeyi hatırlattı bana: Mütevazilik.
Mütevazilik...Artık çoğumuzun gözünde "zayıflık" gibi görülen o güzel değer. Oysa bir insanın içtenliği, alçakgönüllülüğü, insanlara yük olmadan yardım edebilmesi… ne büyük bir güç aslında.
O dolmuş şoförü abi, hayatımda gördüğüm en sessiz kahramanlardan biriydi. Kimse ona alkış tutmuyor, kimse onu sosyal medyada etiketlemiyor. Ama inanın bana, en çok onun gibi insanlar bu hayata renk katıyor.
Sıcak bir “günaydın” bile bazen birinin hayatını değiştirebilir. Sabah işe gitmek için yorgun düşen birini, bir gülümseme yeniden ayağa kaldırabilir. İşte o adam, belki farkında bile olmadan onlarca insanın içini ısıtıyordu.
O an düşündüm…
Biz neden bu kadar zorlaştık?Neden teşekkür etmekten, selam vermekten, paylaşmaktan çekinir olduk?
Hayat, aslında hepimizin içinde taşıdığı o küçük iyiliklerle güzelleşiyor. Bazen bir tebessüm, bazen bir simit paylaşmak, bazen yol vermek, bazen sadece sessizce dinlemek...
Hepimiz iyi bir insan olmanın peşindeyiz ama çoğu zaman nereden başlayacağımızı bilmiyoruz. İşte o gün, o dolmuşta, ben cevabımı buldum:Küçük iyiliklerle başlayabiliriz.
Yolculuk boyunca sadece onu değil, kendimi de izledim.Kendime sordum:"Ben de bu kadar içten miyim insanlara karşı? Yoksa yorgunluğumu bahane edip içime mi kapanıyorum?"
Evet, hayat yorucu.Evet, insanlar bazen kırıyor, bazen hayal kırıklıkları büyüyor.Ama bu, içimizdeki iyiliği yok etmek için bir sebep olmamalı.Belki de biz, içimizdeki ışığı koruduğumuz sürece bu dünyanın umudu olmaya devam edeceğiz.
Şunu fark ettim:İyilik bir davranış değil, bir hal.Ve iyi insanlar, kendiliğinden iyilik yayarlar.Tıpkı sabahın ilk dolmuşuna binen o adam gibi…
Belki o gün herkes sıradan bir sabah yaşıyordu ama ben, o koltukta otururken küçük bir mucizeye şahit oldum. Kalpten kalbe geçen görünmez bir köprüye…
Bu yazıyı yazarken oturduğum yer yine bir dolmuş koltuğu.Belki başka bir gün, başka bir saat…Ama içimde aynı his:İyilik bitmedi.İçtenlik ölmedi.Ve hâlâ umut var.
Kendime söz verdim.Bir gün kendi dolmuşuma binmeye karar verirsem –yani kendi hayat yolculuğuma ben de o şoför abi gibi olacağım.Gülümseyerek "Hoş geldin" diyeceğim her kalbe.Bir lokma paylaşacağım, bir tebessüm uzatacağım.
Comments